Mavimarmara
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Peygamberimizin Hilmi Ve Yumuşak Huyluluğu

Aşağa gitmek

Peygamberimizin Hilmi Ve Yumuşak Huyluluğu Empty Peygamberimizin Hilmi Ve Yumuşak Huyluluğu

Mesaj  elifgibi Salı Tem. 26, 2011 10:04 pm

PEYGAMBERİMİZİN HİLMİ VE YUMUŞAK HUYLULUĞU

Peygamberimizin Hilmi Ve Yumuşak Huyluluğu Gul1

Hilm;
yumuşak huylu, yavaş, uslu, sessiz, sakin olmak, heyecana
kapılmayıp öfkeyi yenmek, nefsine hakim olup kızmamak, gücü
yettiği halde affetmek, hoşa gitmeyen şeyler karşısında
sabredip tahammül göstermek, tahrik edici sebepler karşısında
soğukkanlılığı korumak, vakarlı ve ağırbaşlı bulunmak, acı ve
ıstırap verici hareketlerle yüzyüze gelince kendini tutma gibi
anlamlara gelen güzel bir ahlâktır.

Peygamberimiz,
peygamberliğinden önce de, sonra da insanların en halîmi, en
yumuşak huylusuydu. Hayâtı boyunca meziyetini devam ettirmiştir.
Cenab-ı Hak da kendisini korumuş ve bu sıfatından dolayı övmüştür.

Âl-i İmran Sûresinin 159. âyetinde, "Peygamberimizin Hilmi Ve Yumuşak Huyluluğu Dctr'ın
bir rahmet eseridir ki, sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer
huysuz ve katı kalpli birisi olsaydın muhakkak onlar senin
etrafından dağılıp giderlerdi" buyurmaktadır.

Peygamberimiz
şahsına yapılan kötülüklerden dolayı hiçbir şekilde intikam
almayı düşünmemiştir. Ayrıca o, insanların en az kızanı, en çabuk
razı olanı ve bağışlayanı idi.

Peygamberimizin Hilmi Ve Yumuşak Huyluluğu Dctr'ın
emirlerini insanlara anlatmaya çalıştığı sırada, Kureyş
müşrikleri ona her türlü hakarette bulunuyordu. Onunla alay
ediyor, ölüm tehdidinde bulunuyor, geçtiği yollara çalıçırpı
dikenler seriyor, üzerine pislik atıyor, boynuna kement atarak
sürüklemeye çalışıyorlardı. Bununla da kalmayıp, ona sihirbaz,
büyücü, kâhin, şair diyorlar; öfkelendirip kızdırmak için her
türlü yola başvuruyorlardı. Fakat o, kendisine yapılan bütün bu
hakaretlere tahammül ediyor, kızmıyordu.

Aslında
kim olursa olsun, herkesin içinde hakarete uğrayan insan muhakkak
kızar, öfkelenir, tepki gösterir, karşılık vermeye çalışır. Ancak
bunların hiçbirini Peygamberimizde görmek mümkün değildi. O gayet
sakin, engin ve sabırlı ve tahammüllü idi. Üzerine aldığı görevi,
İlahî daveti sağ salim, sağlıklı biçimde yerine getirmeye
çalışıyordu. Kendisine yapılan eziyetlere karşılık vermeyişi de
bundan dolayı idi.

Peygamberimiz
Mekke'de kurulan Zülmecaz Panayırında insanlara İslâmı anlatırken
o sırada kendisini dinlemiş olan birisi şöyle anlatıyor:

"Hz. Muhammed (a.s.m) Peygamberimizin Hilmi Ve Yumuşak Huyluluğu Dctr'ın
bir olduğunu, Ona inananların kurtulacaklarını ilan ediyordu. Ebû
Cehil de onun üzerine toprak atıyor, 'Ey insanlar, bu adamı
dinlemeyin, sizi dininizden vazgeçirmeye çalışıyor. Sizi
putlarımız olan Lât ve Uzza'dan uzak tutmak istiyor' diye yaygara
yapıyordu. Peygamberimiz ise bu tahriklere hiç aldırmıyor, bir
kere olsun dönüp Ebû Cehil'-in yüzüne bile bakmıyordu. O kendi
görevini yapmaya çalışıyordu."

Yine
bir gün Peygamberimiz, Sahabîlerden hasta olan Sa'd bin Ubade'yi
ziyarete gidiyordu. Yolda münafıkların elebaşlarından Abdullah bin
Ubey'in de bulunduğu bir topluluğa rast geldi.

Orada
bir müddet durdu. İbni Ubey Peygamberimize sataşmaya başladı. Ve
küstahça, "Dikkat etsene adam, hayvanın yerden toz kaldırıyor,
buradan uzaklaş, hayvanın bizi rahatsız ediyor" diyerek ileri geri
konuşmaya durdu.

Peygamberimiz oradakilere selâm verdikten sonra bazı şeyler anlattı.
İbni
Ubey, halkın Peygamberimizi dinlediğini görünce iyice çığırdan
çıktı ve; "Bize Müslümanlıktan bahsedip durma, sana gelen olursa
ona istediğini anlatırsın" diyerek, hakarete varan sözler sarf
etmeye başladı. Fakat Peygamberimiz onun terbiyesizliğine bir
karşılık vermiyor, anlatmaya devam ediyordu.

Buna karşılık büyük şair Abdullah bin Revaha ayağa kalktı:
"Ya
Resulallah" dedi, "buraya her zaman geliniz, bize konuşma
yapınız, sizi çok seviyoruz" diye sevincini dile getirdi.

Bu
sırada Müslümanlarla münafıklar arasında tartışma başladı. Kavga
edecek duruma geldiler. Çok sakin davranan ve hiç öfkelenmeyen
Peygamberimiz, onları yatıştırdı ve daha sonra oradan ayrıldı ve
yoluna devam etti.

Yahudiler
millet olarak Peygamberimizin amansız düşmanıydı. Kinci, kıskanç,
açgözlü, dünya düşkünü bir karakter taşıyorlardı. Ayrıca
Yahudiler Araplardan ayrı olarak eğitime, bilgiye ve okumaya önem
veriyorlardı. Bunun için bütün üstünlüklere kendileri sahip
olmalıydı. En zengin insan, en bilgili, en etkili insan kendi
içlerinden çıkmıştı.

Âhirzaman
Peygamberinin aralarından çıkmasını bekliyorlardı. Ne zaman ki,
Peygamberimiz, peygamber olarak sesini duyurmaya başladı,
Yahudilerdeki kıskançlık ve düşmanlık ayyuka çıktı. Peygamberimize
en çirkin tuzağı kuruyorlar, vücudunu ortadan kaldırma yollarını
deniyorlardı.

Bir
defasında Yahudinin birisi Peygamberimize büyü yaptı. Bunun
üzerine Peygamber Efendimiz hastalanıp yatağa düştü. Rahatsızlığı
birkaç gün sürdü. Sonunda Cebrail Aleyhisselâm geldi, durumu
Peygamberimize haber verdi:

"Yâ
Muhammed, Yahudilerden biri seni büyülemiş ve üfürüp düğümlediği
ipliği falanca kuyuya atmış. Birini gönder de, onu kuyudan
çıkarsın."

Peygamber
Efendimiz Hazret-i Ali'yi gönderdi, o düğümlü ipliği kuyudan
çıkartıp getirtti. Düğümler açılır açılmaz Efendimiz sanki bağları
çözülen bir kimse gibi oldu, rahatladı.

Bununla birlikte Peygamberimiz âhirete göçünceye kadar bildiği halde bu durumu o Yahudinin yüzüne vurmadı.
Fakat
aynı zamanda içlerinde hakperest, hakkı ve doğruyu arayanlar da
vardı. Çünkü ellerindeki kitapta Peygamberimizin özelliklerini ve
güzelliklerini anlatan epeyce işaretler ve bilgiler vardı.

Peygamberimizin
Tevrat'ta anlatılan ve yer verilen en belli vasıflarından birisi
de hilmidir. Yumuşak huyluluğuna, insanları İslama davet ederken
gösterdiği tahammül ve sabra Tevrat'ta işaret ediliyordu.

Yahudi bilginleri, Peygamberimizin Tevrat'ta bulunan pekçok sıfatını bizzat gözleriyle
görüp tanımışlardı. Bazıları ise hâlâ araştırmaya devam ediyordu.
Peygamberimizin Tevrat'ta anlatılan bütün sıfatlarını
görecekler, ondan sonra iman edeceklerdi.

Bu
Yahudi bilginlerinden birisi, "Onun Tevrat'ta, övülen
sıfatlarından, kendisinde görmediğim, denemediğim, hilm sıfatından
başka hiçbirisi kalmamıştı" diyerek, bunu da denemek ister ve
sonrasını şöyle anlatır.

"Ben
kendisini alış veriş sonunda belli bir vade ile otuz dinar
borçlandırmış, borcun tahsiline bir gün kala gidip, 'Ya Muhammed,
hakkımı öde. Zaten siz Abdülmuttalip oğullarının âdeti borçlarını
zamanında ödemeyip, uzatıp durmaktır' dedim.

"Bunun üzerine Ömer bana, 'Ey pis Yahudi, vallahi, Resulullahın evinde olmasaydın, gözünü patlatırdım' dedi.
"Resulullah (a.s.m) Ömer'e, Ey Hafs'ın babası, Peygamberimizin Hilmi Ve Yumuşak Huyluluğu Dctr
seni bağışlasın. Biz senden, başka türlü bir davranış beklerdik.
Bana, onun bende olan hakkını güzellikle ödememi söyleyecektin;
ona da, alacağını tahsil ederken yardımcı olacaktın ve daha nazik
davranmasını söyleyecektin' buyurdu.

"Benim
Resulullaha karşı cahilce, kaba ve sert davranışım, Resulullahın
yumuşaklığını arttırmaktan başka bir şey yapmadı.

"Bana,
'Ey Yahudi, sana borcumu yarın sabah ödeyeceğim' buyurduktan
sonra Ömer'e, 'Ey Hafs'ın babası, onu yarın sabahleyin istediği
hurma bahçesine götür, beğenirse kendisine şu kadar ver. Verirken
de sana şu kadar fazla veriyorum de. Eğer bu bahçedekine razı
olmazsa, falan bahçeden şu kadar ver' buyurdu.

"Ertesi
gün Ömer beni hurmasını beğendiğim bahçeye götürdü. Oradan
Resulullahın dediği kadar hurma verdi. Emrettiği fazlalığı da
ekledi."

Yahudi,
Peygamberimizdeki alacağını bu şekilde tahsil ettikten sonra
kelime-i şehadet getirir ve Müslüman olur. Niçin Müslüman olduğunu
da Hz. Ömer'e şöyle açıklar:

"Ey
Ömer, biliyor musun, Resulullaha niçin böyle davrandım? Çünkü
Resulullahın Tevrat'ta yazılı bulunan bütün özelliklerini ve
ahlâkını bütünüyle onun üzerinde gördüm. Görmediğim sadece hilmi
ve yumuşaklığı kalmıştı. Bugün de hilmini denedim, onu da aynen
Tevrat'ta yazılı olduğu şekliyle buldum. Sen şahit ol, şu hurmayı ve servetimin yarısını fakir Müslümanlara bağışlıyorum."

Daha
sonra bu Yahudi ailesinden yaşlı bir adamın dışında herkes
Müslüman oldu. Peygamberimizin sabrını ve yumuşaklığım sadece bir
hadisede göstermesi dahi pekçok insanın iman etmesine sebep
olmuştu.

Efendimiz
kendisine karşı çıkan, gereksiz sözler eden insanları da
olgunlukla karşılar, hoşgörü gösterir ve yumuşak davranırdı.
Herkesin yapamayacağı, yapması mümkün olmayan güzel ahlâk
örnekleri sergilerdi. Ebû Said el-Hudrî anlatıyor.

Peygamber
Efendimiz, Huneyn Savaşı sonrası düşmandan kalan ganimet mallarım
Sahabîlerine dağıtıyordu. Sahabîlerden bazılarına fazla ganimet
veriyordu. Bu arada Akra bin Hâbis'le Uyeyne bin Hıns'a yüzer deve
verdi.

Bunun üzerine Temim oğullarından Zül-Huveysıra adında birisi geldi ve;
"Yâ Resulallah adaletten ve hakkaniyetten ayrılma. Vallahi bu dağıtımda Peygamberimizin Hilmi Ve Yumuşak Huyluluğu Dctr rızası aranmamıştır" diye itiraz etti.
Peygamberimiz üzüldü ve şöyle cevap verdi:
"Yazıklar olsun sana, ben âdil davranmazsam, kim davranır? Eğer ben adaletli yürütmüyorsam büyük bir zarara uğramış olurum. Peygamberimizin Hilmi Ve Yumuşak Huyluluğu Dctr, Musa'ya rahmet eylesin. O bundan daha ağır sözlerle incitildiği halde sabretmiştir."
Yeni
Müslüman olmuş ve İslâmın yüce ahlâk esaslarını bütün varlığı ile
benimseyip olgunlaşma fırsatını henüz bulamamış bedevilerin kaba
ve sert davranışları olurdu. Eğitimsiz bir milletti, üstelik
medeni imkânlardan mahrum bir hayât yaşıyorlardı. Birtakım
olumsuzluk sergilemelerinin temeli de buydu zaten...

Bir
keresinde Peygamberimiz Mescitte Sahabîleri ile birlikte oturmuş
sohbet ediyorlardı. Bedevinin biri içeri girdi ve iki rekât namaz
kıldıktan sonra ellerini açtı ve şöyle dua etti:

"Peygamberimizin Hilmi Ve Yumuşak Huyluluğu Dctr'ım, bana ve Muhammed'e rahmet et. Başka da kimseye rahmet etme."
Bedevinin bu duasını duyan Peygamberimiz, "Çok geniş olan Peygamberimizin Hilmi Ve Yumuşak Huyluluğu Dctr'ın rahmetine sınır çektin" buyurarak bedevinin hatasını düzeltti.
Bedevi
biraz sonra kalktı ve gitti Mescidin bir tarafına abdestini
bozdu. Sahabîler onu bu halde görür görmez adamı linç etmek için
ayağa kalktılar ve başına üşüştüler.

Peygamberimiz onlara müdahale etti ve şöyle buyurdu:
"Onu
bırakınız. İşini görsün. Sonra oraya bir kova su dökersiniz.
Çünkü siz kolaylaştırıcı olarak gönderildiniz, güçleştirici olarak
değil."

Sonra bedeviyi yanına çağırdı, şu dersi verdi:
"Bu mescitler ne abdest bozmak için, ne başka pislik yapmak için değildir. Buralar Peygamberimizin Hilmi Ve Yumuşak Huyluluğu Dctr'ı anmak, namaz kılmak ve Kur'ân okumak için yapılmıştır."
Aslında
bu olaya Sahabîlerden çok Peygamberimizin kızması gerekirdi.
Çünkü kendi eliyle yaptırdığı ve sadece ibadet maksadıyla
kullanılan Mescide birisi geliyor, büyük bir hakarette
bulunuyordu. Fakat Peygamberimiz biliyordu ki, bedevi bu işi
kasden yapmamıştı. Bilmeyerek yapmıştı. Bunun için ona kızıp
bağırmak bir fayda vermezdi.

Anlayış
göstermek, hoşgörülü davranmak, yumuşak davranmak, bağışlayıcı
olmak, tahammüllü olmak, olumsuz davranışlarla muhatap olunca bir
mana kazanır. Yoksa sıradan olaylar karşısında herkes sakin ve
sabırlı olur. Peygamberimiz her konuda olduğu gibi, hilmi ve
yumuşaklığı ile de bambaşkaydı. Hatta bir taneydi. Onun üstüne bir
diğerini düşünmek mümkün değildi.

Peygamberimizin hilim ve yumuşaklığının bir örneğini de Enes bin Mâliki anlatıyor:
"Peygamberimizle
birlikte yürüyordum. Üzerinde Necran kumaşından yapılmış sert
yakalı ve kaba bir hırkası vardı. Bedevinin biri koşarak geldi,
Peygamberimizin arkasından yetişti ve cübbesini şiddetli bir
şekilde çekti. Peygamberimiz bedevinin göğsüne doğru
donuverdi
birdenbire. Hırkası yırtıldı ve yakası boynunda kaldı.
Peygamberimizin ensesine baktım, kuvvetli çekişinden dolayı
sertliği orada iz bıraktı. Sonra bedevi:

"Yâ Muhammed! Develerimi buğdayla yükle. Çünkü sendeki mal ne senindir, ne de babanındır."
Bedevinin yaptığı, çok kaba ve görgüsüzce bir davranıştı. Peygamberimiz üzüldü. Bedeviye döndü ve;
"Önce beni incittiğin için özür dile" dedi. Bedevi, "Hayır özür dilemiyorum" şeklinde karşılık verdi.
Oysa Peygamberimiz bedeviye bir nezaket dersi vermek istiyordu. Fakat adam hiç de oralı değildi.
Peygamberimiz, bedevinin kabalığına bakmayarak Sahabîlerine döndü:
"Bu adamın develerinin birine arpa, diğerine hurma yükleyin" buyurdu.
Adam sevinerek gitti. Sahabîler de Peygamberimizin bu güzelliğine hayran kaldılar.
Peygamberimiz
emri altında bulunan ve hizmetini gören kimselere de son derece
yumuşak davranır, onlara kızmaz, kalplerini kırmazdı. Onlar
dediğini yapmasalar, ihmal de etseler, sadece yumuşakça ve nazikçe
sebebini sorardı.

Uzun yıllar hizmetinde kalan Enes bin Malik, Peygamberimizin ahlâkını şöyle anlatıyor:
"Resulullaha
(a.s.m) on sene hizmet ettim. Bana ne 'Öf dedi, ne de yapmadığım
bir iş için 'Keşke onu yapsaydın' ve yaptığım bir iş için de 'Bunu
niye yaptın?' dedi."

Hz. Enes, bir ihmalinden dolayı Peygamberimizin kendisini ikaz edişini şöyle anlatır:
"Resulullah,
bir gün beni bir iş için bir yere gönderdi. Ben 'Vallahi gitmem'
dedim. Halbuki içimden Resulullahın beni gönderdiği yere gitmek
geliyordu. Dışarı çıktım, çocukların yanına uğradım, onlar sokakta
oynuyorlardı. Ben de aralarına karıştım, oynamaya başladım.
Derken Resulullah geldi, arkamdan başımı tuttu. Yüzüne baktım,
gülüyordu:

"Enescik, seni gönderdiğim yere gittin mi?' diye sordu. "Evet, gidiyorum yâ Resulallah' dedim."
• • •
Bir seferinde de Peygamberimiz Hz. Âişe'ye şu tavsiyede bulunuyordu.
"Ey
Âişe, yumuşak davran. Zira yumuşaklık bir şeyde bulunursa mutlaka
onu süsler, bir şeyden çıkarsa onu da çirkinleştirir."

Peygamberimiz
gerçek yiğitliğin ve kahramanlığın maddî güç ve kuvvette
olmadığını, esas yiğitliğin öfke anında sakin bulunmakta ve
öfkesini yenip yumuşak davranmakta olduğunu bildiriyordu.

Abdullah bin Mes'ud anlatıyor:
"Resulullah 'Siz aranızda kimi yiğit sayarsınız?' diye sordu.
"Biz de 'Kendisini pehlivanların yıkamadığı, mağlup edemediği kimseyi' dedik.
"Resulullah,
'Hayır, o pehlivan değildir, asıl pehlivan öfke anında kendisine
hakim olabilen, kendisini tutabilendir' buyurdu."

Bu
yönüyle de Peygamberimiz gerçek bir yiğit ve pehlivandı. Onun bu
yönünü düşmanları bile yıkamamış, mağlup düşürememiş, alt edip
istediklerini yaptıramamışlardı.

Peygamberimiz yalnız şahsına yapılan, nefsine karşı işlenen hataları yumuşaklıkla karşılardı; Peygamberimizin Hilmi Ve Yumuşak Huyluluğu Dctr'a ve imana yapılan bir hücum olunca asla susmaz, gereken cevabı verirdi.
Onun yumuşak huyluluğundaki asıl maksadı, iman ve İslâmın güzelliğini muhtaç gönüllere sunmaktı.

Yumuşak huyluluk hakkında hadisler:
Amr bin Şuayb rivayet ediyor. Peygamberimiz şöyle buyurdu:
"Peygamberimizin Hilmi Ve Yumuşak Huyluluğu Dctr Teâlâ kıyamet gününde varlıkları topladığı vakit bir ses yükselir:
"Fazilet sahipleri nerede?" Buyurdular ki:
"Pek az kimseler kalkar ve bunlar sür'atle Cennete giderler, onları melekler karşılar ve derler ki:
"Sizin sür'atle Cennete gittiğinizi görüyoruz. Sizler kimlersiniz?"
Onlar da derler ki:
"Bizler fazilet sahibi kimseleriz."
Melekler sorarlar:
"Faziletiniz nedir?"
Onlar da:
"Zulme uğradığımız vakit sabrederdik; bize kötülük edilince de yumuşak davranırdık."
Bunun üzerine onlara:
"Cennete giriniz. İyi iş işleyenlerin mükâfatı ne güzeldir" denilir.
Cerir bin Abdullah rivayet ediyor. Peygamberimiz şöyle buyurdu:
"Muhakkak Peygamberimizin Hilmi Ve Yumuşak Huyluluğu Dctr Teâlâ sertlik ve kabalığa vermediği şeyleri (mükâfatı) rıfk ve yumuşaklığa verir. Peygamberimizin Hilmi Ve Yumuşak Huyluluğu Dctr bir kulu sevdiği zaman da ona rıfkı ihsan eder. Rıfktan mahrum olan bir ev halkı her şeyden mahrum olurlar."
• • •
Hazret-i Âişe rivayet ediyor: Peygamberimizin şöyle buyurduğunu işittim:
"Kızdırıldığı halde kızmayıp yumuşaklık gösteren ve sabreden kimse Peygamberimizin Hilmi Ve Yumuşak Huyluluğu Dctr'ın sevgisine erer."
• • •
Ubade bin Sâmit anlatıyor:
Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:
"Peygamberimizin Hilmi Ve Yumuşak Huyluluğu Dctr Teâlânın şerefleri nasıl değerlendirdiğini ve derecelerini nasıl yükselttiğini bildireyim mi?"
Sahabîler:
"Evet, bildir yâ Resulallah!"
Peygamberimiz şöyle buyurdu:
"Sana
karşı cahilce hareket edene yumuşak ve sabırlı olursun, sana
zulmedeni bağışlarsın, sana vermeyene sen verirsin ve senden
ilgisini kesenle sen yine ilgilenirsin."

• • •
İbni Mes'ud rivayet ediyor: Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:
"Cehenneme haram olan veya Cehennem kendisine haram olan kimseyi size haber vereyim mi?
"Cehennem her yumuşak huylu, sakin ve kolaylık gösterenlere haram kılınır."
• • •
Hazret-i Âişe rivayet ediyor: Peygamberimiz şöyle buyurdu:
"Peygamberimizin Hilmi Ve Yumuşak Huyluluğu Dctr Teâla rıfk sahibidir ve her işte rıfk ve yumuşaklığı sever."
• • •
Hazret-i Ali rivayet ediyor: Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:
"Kul, hilim ile gündüzleri oruç tutan, geceleri ibadetle geçirenlerin derecesine yükselir."
• • •
Abdurrahman bin Avf anlatıyor: Peygamberimize bir kişi geldi ve şöyle dedi:
"Yâ Resulallah! Bana birkaç kelime öğret ki, onlarla huzur bulayım. Çok uzun olmasın ki, unuturum."
Peygamberimiz şöyle buyurdu: "Öfkelenme!"
• • •
Atiyye es-Sa'diyy rivayet ediyor: Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:
"Öfke
şeytandandır. Şeytan da ateşten yaratılmıştır. Ateş ise ancak su
ile söndürülür. Bundan dolayı öfkelendiğiniz zaman abdest alın."

• • •
Ebû Zerr rivayet ediyor:
Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:
"Biriniz
öfkelendiği zaman ayakta ise hemen otursun. Öfkesi geçerse iyi,
fakat geçmezse o zaman da yan tarafına yaslansın."

• • •
Hazret-i Câbir rivayet ediyor: Peygamberimiz şöyle buyurdu:
"Üç şey kimde bulunursa Peygamberimizin Hilmi Ve Yumuşak Huyluluğu Dctr onu himayesine alır ve onu Cennetine koyar. Bunlar:
"Zayıflara yumuşak davranmak.
"Anne-babaya şefkatli davranmak.
"Emri altında bulunan hizmetçilere iyilik etmektir."
• • •
Ebû Ümâme rivayet ediyor:
Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:
"Peygamberimizin Hilmi Ve Yumuşak Huyluluğu Dctr Teâlâ yumuşaklığı, güzel davranışı sever ve ondan hoşlanır; sertliğe, şiddetli hale yapmadığı yardımı ona yapar."
• • •
Hazret-i Âişe anlatıyor: Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:
"Yâ Âişe rıfk sahibi ol. Çünkü Peygamberimizin Hilmi Ve Yumuşak Huyluluğu Dctr Teâlâ bir ev halkına hayır dilediği vakit onlar arasında yumuşaklık ve uysallık verir."
• • •
Abdullah bin Mes'ud rivayet ediyor:
"Rıfk, bereket ve uğurdur. Sertlik (ve cehalet, ahmaklık ve kabalık ise) uğursuzluktur."
• • •
Hazret-i Âişe'ye kır gezisine çıkmaktan soruldu. O da şöyle dedi:
"Peygamberimiz
bu vadilere çıkardı. Bir keresinde kır gezisine çıkmak istedi.
Bana binek için kullanılmayan sadaka develerinden hırçın bir deve
gönderdi ve şöyle buyurdu:

"Yâ
Âişe, sen yumuşak davran. Çünkü yumuşaklık bir şeyde bulunursa
mutlaka onu süsler. Bir şeyden çıkarsa mutlaka onu
çirkinleştirir."

elifgibi

Mesaj Sayısı : 141
Puanlama : 394
Kayıt tarihi : 20/07/11

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz