Mavimarmara
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Cenazeler, Mezarlar ve Mezarları Ziyaret Hususunda Ariflerin Sözleri

Aşağa gitmek

Cenazeler, Mezarlar ve Mezarları Ziyaret Hususunda Ariflerin Sözleri Empty Cenazeler, Mezarlar ve Mezarları Ziyaret Hususunda Ariflerin Sözleri

Mesaj  elifgibi Cuma Tem. 22, 2011 8:17 pm

Cenazeler, Mezarlar ve Mezarları Ziyaret Hususunda Ariflerin Sözler
Cenaze tahtası (teneşir) basiretli kimse için ibrettir.

Gaflet ehli dışındakilere onda hatırlama ve ikaz vardır. Çünkü

cenazelerin görünmesi, gafil kimselerin kalbini katılaştırır. Çünkü

onlar daima başkasının cenazesine bakacaklarını zannederler.

Kendilerinin teneşir üzerine taşınacaklarını sanmıyorlar veya sansalar

bile yakında olacağını takdir etmezler. Düşünmezler ki teneşirde

bulunanlar da böylece sanıyorlardı. Bu bakımdan on-ların ümitleri boşa

çıktı, zamanları bitti. Öyleyse bir kul teneşire baktığında kendini

teneşir üzerinde düşünmelidir. Çünkü yakında onun üzerine konacağı

muhakkaktır. Öyle ki sanki onun üzerine konmuştur. Belki yarın veya

yarından sonra!

Ebû Hüreyre'nin bir cenaze gördüğünde şöyle dediği rivayet ediliyor: 'Götürünüz! Biz de arkasındayız'.


Mekhul ed-Dimeşkî, bir cenaze gördüğünde 'Götürünüz! Biz de akşam

gideceğiz! (Şu manzara) beliğ bir mev'izedir. Süratle geçen bir

gaflettir. İlki gider, diğerlerinin ise aklı yok derdi.


Useyd b. Hudayr der ki: 'Hangi cenazede hazır bulunmuş isem, nefsim bana

o cenaze hakkında o cenazenin varacağı yerden başka birşey

fısıldamamıştır.


Mâlik b. Dinar'ın kardeşi öldüğünde Mâlik onun cenazesine, ağlayarak

katıldı ve şöyle dedi: Yemin olsun! Senin nereye gittiğini bilmedikçe

gözyaşlarım dinmeyecektir ve hayatta oldukça da bunu bilme imkânım

yoktur.


A'meş şöyle demiştir: 'Biz cenazelere katılıyorduk. Orada bulunan

insanların hepsinin mahzun olmasından dolayı kime taziye vereceğimizi

bilmiyorduk'.


Sabit el-Benânî şöyle demiştir: 'Biz cenazelere gidiyorduk. Yüzünü kapatmış, ağlayan kimselerden başkasını görmüyorduk'.


İşte selefin ölümden korkusu böyleydi. Şimdi ise cenazede hazır bulunan

cemaate baktığımızda çoğunun gülüp oynaştığını ve ancak cenazesinin

terekesi ve varislerine bıraktığı şeyler hakkında konuştuklarını

görürüz. Onun emsalleri, akrabaları onu bırakmış . olduğu terekeden

nasıl istifade edeceklerini düşünürler. Allah'ın dilediği hariç,

cenazede hazır bulunanlardan hiçbiri kendi cenazesi hakkında düşünmediği

gibi, teneşirdeki halini de düşünmüyor. Bu gafletin sebebi, günahların

çokluğundan ötürü kalplerin katılaşmasından başka ne olabilir? Öyle ki

Allah'ı, son günü ve önümüzdeki dehşetleri unutmuş bulunuyoruz. Bu

bakımdan bizi ilgilendirmeyen şeylerle meşgul olur, gaflete dalar,

oynaşır dururuz. Allah Teâlâ'dan, bu gafletten uyanmayı talep ediyoruz.

Çünkü cenazelerde hazır bulunanların hallerinin en güzeli ölü için

ağlamalarıdır. Oysa eğer akılları olsaydı ölü için değil kendi nefisleri

için ağlarlardı.


İbrahim ez-Zeyyad, ölü için rahmet isteyen bir cemaate baktı ve şöyle

dedi: 'Eğer bunlar nefisleri için rahmet ve şefkatte bulun-saydılar

kendileri için daha hayırlı olurdu. Muhakkak ki ölü üç dehşetten

kurtulmuştur: a) Ölüm meleğinin yüzüne bakma dehşetinden, b) Ölümün

acılığından, c) Sonucun korkusundan'.


Ebû Amr b. Ûlâ der ki: Cerir, kâtibine bir şiir dikte ettirirken onun

yanında oturdum. O esnada bir cenaze göründü. Cerir şiiri bırakıp şöyle

dedi: 'Allah'a yemin ederim! Şu cenazeler beni ihtiyarlattı!


Sonra şu şiiri okudu: 'Geldiklerinde cenazeler bizi korkuturlar!

Arkalarını çevirip gittiklerinde biz boş şeylere dalarız. Tıpkı kur-dun

hücumundan ötürü koyun sürüsünün korkusu gibi! Ne zaman kurt kaybolursa,

sürü eski durumuna döner!'


Cenazelerde hazır bulunmanın edeplerinden bazıları şunlardır: Tefekkür,

uyanma, hazırlık ve daha önce fıkıh bahsinde sünnet ve edeblerini

zikrettiğimiz gibi tevazu ile cenazenin önünde yürümektir.


Âdaplardan biri de cenaze hakkında fâsık da olsa hüsn-ü zanda, zahirinde

salâh görünse bile nefsi hakkında su-i zanda bulunmaktır. Çünkü sonuç

tehlikelidir. Hakîkati bilinmez.


Ömer b. Zer'den101 şöyle rivayet ediliyor: Komşularından biri öldü. Ölen

zat gayet israfçı bir kimseydi. Halkın çoğu onun cenaze-sinden kaçtı.

Ömer cenazeye katıldı ve namazını kıldı. Kabre indirilmek istendiğinde

Ömer, kabrin başında durup şöyle dedi: 'Ey filan! Allah sana rahmet

etsin! Sen hayatını tevhid ile geçirdin. Yüzünü secde ile sararttın.

Senin için 'Günahkâr ve hata sahibidir! deseler bile ne çıkar. Acaba

bizden günahkâr olmayan ve hata sahibi bulunmayan kim vardır?'


Hikâye ediliyor ki fesada dalan kişilerden biri, Basra'nın bir

mahallesinde öldü. Hanımı kocasının cenazesine yardım edecek bir kimseyi

bulamadı; zirâ çok fâsık olduğundan ötürü komşularından hiçbiri o

cenazeden haberdar olmadı. Bunun üzerine hanımı iki hamal kiraladı.

Cenazesini öylece musallaya götürdü. Hiç kimse cenaze namazını kılmadı.

Bunun üzerine hanım, cenazesini defnetmek için cenazeyi çöle (mezarlığa)

götürdü. Götürdüğü yere yakın bir dağda büyük zâhidlerden biri

bulunuyordu. Hanım, zahidi cenazeyi bekliyormuş gibi gördü. Sonra zâhid,

onun cenaze namazını kılmak istedi. Bunun üzerine memlekete 'Zahidin,

ibadethanesinden falan adamın namazını kılmak için çıktığa haberi

yayıldı. Böylece halk cenazeye doğru çıkıp geldiler. Zâhidle beraber

namazını kıldılar. Halk, zahidin bu kimsenin namazını kılmasına hayret

etti. Bunun üzerine zâhid dedi ki: Rüya âleminde bana falan yere git!

Orada bir cenaze göreceksin. Onun beraberinde bir kadından başkası

yoktur. Onun namazını kıl. Çünkü o affolunmuştur' denildi. Bu söz

üzerine halkın hayreti daha da arttı. Zâhid, ölenin hanımını çağırdı ve

kocasının halini sordu. Yaşantısının nasıl olduğunu inceledi. Hanımı

dedi ki:

- Bilindiği gibi, bütün gün meyhanede içmekle meşguldü.

- Düşün! Güzel amellerinden birini hatırlamıyor musun?

- Evet! Üç şeyi hatırlıyorum: O sarhoşluktan, sabahleyin ayıldığımda

elbisesini değiştirir, abdest alır, sabah namazını cemaatla kılar, sonra

meyhaneye döner ve fışkıyla meşgul olurdu.

İkincisi, o evinde daima bir veya iki yetim beslerdi. Onun yetimlere

olan iyiliği, öz evlatlarına olan iyiliğinden daha fazlaydı. O,

yetimlerin durumunu çokça araştırırdı. Üçüncüsü, o,gece karanlığında,

sarhoşluğundan ayıldığı zaman ağlar ve şöyle derdi:

'Yârab! Cehennem çukurlardan hangisini bu habis ile (kendini kastediyor)

doldurmak istiyorsun?'Böylece zâhid gitti ve o kişinin durumundaki

karışıklık da vuzuha kavuştu.


Sıla b. Eşyem'den şöyle rivayet ediliyor: Kardeşi defnedildiğinde kardeşinin kabri başında durup şu şiiri okudu:

Eğer kabrin azabından kurtulursan büyük bir felâketten kurtulmuşsun demektir.

Aksi takdirde senin kurtulacağını sanmıyorum.


101) Tam adı, Ebû Zer Ömer b. Zer b. Abdullah b. Zurare'dir.

Hemedanlıdır. Kûfe'de ikamet ederdi.. H. 153'de vefat etmiştir. Şâyan-ı

itimad bir


elifgibi

Mesaj Sayısı : 141
Puanlama : 394
Kayıt tarihi : 20/07/11

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz