Mavimarmara
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

İçtihad Ve Taklid

Aşağa gitmek

İçtihad Ve Taklid  Empty İçtihad Ve Taklid

Mesaj  elifgibi Salı Tem. 26, 2011 5:23 am

Hakkında
sadece tek mana bulunan açık hükümlü nasların dışındakilerden hüküm çıkarmaya
ictihad denir. Buna ehil olanlara yani ahkam Ayetleri ezberinde olan ve bilen ve
ahkam Hadislerini senedleriyle bilip bu hadislerin isnad edildiği hadis
ricalinin hallerinden haberdar olan; nasihin, mensuhun, am, has, mutlak ve
mukayyedin ne olduğunu hakkıyla bilen ve bunun yanında Kur'an'ın indirildiği dil
olan Arapçayı, nasların lafızları neye işaret ve delalet ettiğini hakkıyla
kavrayacak şekilde Arapça bilgisine vakıf olan ve müctehidlerin nelere ittifak
ve hangi şeylerde ihtilaf ettiklerinden haberi olan kimseye de müctehid denir.
Eğer bir müctehid kendinden önceki müctehidlerin nerelerde söz birliği
ettiklerini ve nerelerde ihtilaf ettiklerini bilmezse, kendinden önceki
müctehidlerin icma'sını (yani dinin temel kaynaklarından biri olan icma)
delmesinden korkulur.


Bütün bunların
ötesinde müctehidde bulunması gereken ve ictihadın temel taşlarından olan çok
önemli bir şart daha var ki, o da nefis bilgisi, (üstün kabiliyet) yani kuvvetli
bir anlayış ve idrak kabiliyetine sahip olmaktır.


Müctehidde ayrıca adaletin bulunması da
şarttır, yani müctehid büyük günahlardan uzak bulunmalı ve küçük günahları
işlemeye devam ediyor olmamalıdır. Öyle ki, adamın küçük günahları miktar olarak
iyiliklerinden fazla bulunmamalıdır.


Mukallid ise bu mertebeye erişmemiş
kimselere denir.

Müslümanların bu iki mertebede olduğuna Resulullah Aleyhisselam'ın şu
mealdeki Hadis-i Şerifi delildir:

" Benim sözümü duyup onu kavrayan ve duyduğu
gibi onu aynen yerine getirenlerin Allah yüzlerini ak etsin. Nice tebliğciler
var ki, kendileri meseleden habersizdirler. " Hadis-i Şerifi Tirmizi ve ibni
Hıbban rivayet etmiştir.


Bizim yukarıda bahsettiğimiz hususa mezkur
hadisin şu kısmı delil teşkil etmektedir: Nice söz tebliğeileri var ki,
kendileri meseleden habersizdirler Bu da kendi tebliğ ettiği meseleyi
bilmeyenıerin mevcudiyetini gösteriyor.


Bir başka rivayette ise, " Kavrayış ve
idraki, kendisine hadis nakleden daha ileri olan nice kimseler var"
denilmektedir ki bunlar bize, hadis nakleden bir kısım insanların, nakilden öte
hadisin ne mana ifade ettiğini anlama gücüne sahip olmadıklarını göstermektedir.
Bu Hadis-i Şerif mealen diğer bir rivayette şöyle ifade edilmektedir: "
Kendilerinden daha alim olanlara bilgi nakleden nice kimseler vardır. " Bu son
iki ifadeyi Tirmizi ve ibni Hıbban rivayet
etmişlerdir.


işte
böylesi müctehidlere Resulullah Aleyhisselatü Vesselam' ın şu Hadis-i Şerifinde
de işaret ediliyor :" Hakim ictihad eder ve bunda da doğruyu bulursa kendisine
iki ecir ve eğer ictihadında hata ederse bir ecir vardır. " Hadis-i Şerifi İmam
Buhari rivayet etmiştir.


Resul Aleyhisselam'ın bu Hadis-i Şerifte özellikle hakim kelimesinin
zikredişinin sebebi, hakimlerin ictihadi meselelel'le iç içe oldukları bu
meseleye diğerlerinden çok daha muhtaç
bulunmalarındandır.


Mesela Hazreti Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Hasan bin Ali ile Abdullah
bin Ömer gibi devlet idaresini elinde bulunduran altı halife ve Kadı (hakim)
Şurayh gibi Seleften bulunan zevat hakim olmalarının yanında müctehiddiler.



Kitap telif
eden hadis uleması, hadis ıstılah kitaplarında Sahabe içerisinde fetva veme
durumunda olanların (yani müctehid olanların) on kişiden az olduğunu
belirtiyorlar.(*) İctihad yönünden sahabenin durumu bu merkezde olunca, Kur' an
okuyan ve birkaç dini kitap gözden geçiren her müslüman

"Onlar da insan, biz de insarız ;
dolayısıyla bizim o müctehidleri taklid etmemiz söz konusu olamaz" demeleri
doğru olabilir mi ? Selef-in çoğunun müctehid olmadığı, aksine kendi içlerindeki
müctehidleri taklid ettikleri bir gerçektir.Meseıa Sahih-i Buhari'de şöyle bir
şeyanlatılmaktadır:

Adamın biri, birinin yanında ücretli işçi olarak çalışmaktadır. Bu işçi,
adamın karısıyla zına etti. İşçinin babası oğlunun durumu hakkında fetva sorunca
kendisine oğlun yüz koyun ve bir de cariye vermesi gerekir, dediler. Sonra aynı
meseleyi ilim erbabına sorduğunda, kendisinin oğluna yüz (celde) sopa vurulması
ve bir sene müddetle de uzaklaştırma cezası verilmesi icap eder dediler. Adam
nihayet mezkur şahsın karısıyla birlikte Resulullah Aleyhisselam'a geldi ve ya
Resulullah dedi, benim bu oğlum şu adamın yanında ücretli işçi olarak
çalışmaktaydı. Adamın karısıyla zina etti. Bana, oğluna yüz celde (değnek)
vurulması ve bir sene de uzaklaştırma cezası verilmesi gerekir dediler.
Resulullah Aleyhisselatü Vesselam Efendimiz de, " Yüz koyun ve cariye
kendisinden istenmez. Fakat oğluna yüz celde (değnek) vurulması ve bir sene
müddetle de uzaklaştırılma sürgün cezası verilmeli" dedi.

Kendisi de bir
sahabi olduğu halde bu adam meseleyi diğer bir kısım ashaba sormuş, onlar
kendisine isabetli bir cevap veremediklerinden, hatalı cevap verdiklerinden bu
defa konuyla ilgili olarak Resulullah'tan bilgi isteyince isabetli fetva veren
ulemanın fetvaları Efendimizin verdiği fetvaya uygun olduğu görülmüştür. Resul
Aleyhisselam kendisinden hadis dinleyen bir kısım insanların bu hadislerden
hüküm çıkarma ehliyetinde olmadıklarını, bu gibilerin fasih Arapçayı da
bilmelerine rağmen sadece kendisinden duydukları hadisi nakletmekten öte bir
şansları bulunmadığını söylediği halde, bu yaygaracı güruhu hangi cesaretle
kalkıp dört mezhebin imamları gibi müctehidleri kasdederek, " Onlar da insan,
biz de insanız" diyebiliyorlar.


Yine bu cümleden olarak Ebu Davud'un bir
rivayetine göre, adamın birinin başında bir yarık vardı. Soğuk bir gecede cünup
oldu. Başındaki bu yarık hususunda yanındakilere nasıl yıkanması gerektiğini
sordu. Kendisine normal olarak yıkanmasını söylediler yıkandı ve adam öldü.
Durumu Resulullah'a haber verince Efendimiz, " Adamı öldürdüler, Allah da onları
öldürsün " dedi. Hadis-i Şerifı ebu Davud ve diğerleri rivayet etmiştir. Evet,
eğer istisnasız bütün müslümanların ictihad etmeleri doğru olsaydı, kendileri
fetvaya ehil olmadıkları halde fetva vermeye kalkışan bu adamları Resulullah
Aleyhiselatü Vesselam kınar mıydı hiç ?!.Sonra, Kıyası sadece müctehidler yapar,
bu onların vazifesidir. Yani hakkında nas bulunmayan bir meseleyi, hakkındanas
bulunan diğer bir meseleyle aralarındaki benzerlikten dolayı
karşılaştırırlar.Binaenaleyh, hem kendileri, hem de hempaları ictihad yapma
ehliyetinden mahrum oldukları halde kendi bağlılarını ictihad yapmaya teşvik
eden bu zavallılardan aman ha aman uzak durun!. Bu adamlar dini meseleler de
tahribat yaptıkları gibi kendi yandaşlarını da bu kabil tahribat'a davet
ediyorlar.


(*)Bu hususlarda imam Suvuti'nin
Tedribu'r-Ravi ve benzer diğer hadis istılaları (ilimleri) kitaplarında
geçmektedir.



elifgibi

Mesaj Sayısı : 141
Puanlama : 394
Kayıt tarihi : 20/07/11

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

İçtihad Ve Taklid  Empty Geri: İçtihad Ve Taklid

Mesaj  elifgibi Salı Tem. 26, 2011 5:24 am

Bir örnek vermek gerekirse, daha önce
ulemanın dizinin dibinde oturup onlardan sıhhatli ve güvenilir bir bilgi, bir
ders almadıkları halde bir araya gelen birtakım insanlar, orada bulunanlara
Kur'an Hadis ve tefsir (meallerini) dağıtmayı (ve bunlardan akıllarınca hükümler
çıkarmayı) alışkanlık haline getirmişlerdir. Bu gibiler usul ulemasının takip
ettikleri yolun dışına çıkmış kimselerdir. Çünkü, usul alimleri, " Kıyas ancak
müctehidlerin vazifesidir" demişlerdir. Bunlar üstelik hadis ulemasına da
muhalefet etmektedirler.


Şimdiye kadar
anlatmaya çalıştığımız şeylerin özü şudur: Allah'ı ve O'nun Resulünü tanıyıp
ömründe bir kere dahi olsa Şehadet kelimelerini söyleyenler ve buna kalben
inananlar mü'min ve müslümandırlar.


Ama Allah ve
Resulünü tanıyıp Şehadet kelimelerini söyledikleri halde buna kalben
inanmayanlar Allah katında mü'min ve müslüman değillerdir. Ancak iç yüzleri
bizce malum olmayan bu gibi kimseleri biz müslüman kabul ederiz. Kendisini
müslüman gibi gösterip İslam'ı içten içe benimseyen yahut müslümanlık doğru
mudur, değil midir diye kalbinde şüphe taşıyanlar, münafık ve kafir olup Allah
Teala bunlar hakkında şöyle buyuruyor ;


Mealen: " Şüphe yok ki münafıklar
Cehennem'in en alt katındadırlar. " (Nisa suresi Ayct-145) buyurmaktadır. Gerek
münafıklar ve gerekse küfrünü açığa vuran kafirler her ikisi de ebedi Cehennem
de kalacaklardır.


Bazılarının,'" Söylemesi mümkün olduğu halde Şehadet kclimesini
söylemeyip buna sadece kalben inanan bir kafirin imanı geçerlidir " tarzındaki
sözleri batıldır, doğru değildir.


Bazıları da şöyle söylüyorlar: '" Müslüman
bir ana ve babanın yanında yetişen bir kimsenin Allah ve Resulünü tanıyıp buna
kalben inanması, kendisinin mü' min ve müslüman olması için yeterlidir, isterse
Şehadet kelimelerini hiç söylememiş bulunsun, "

Öte yandan, doğru manada mü'min ve müslüman
olup ölünceye kadar bu hal Üzere kalan bir kimse: beş vakit namaz ve ramazan
orucu gibi farzları yerine getirmese. haramlardan sakınmasa ve tevbe etmeden
ölse dahi, Cehennem azabında ebedi kalmaktan kurtulmuş olur, Bunlardan bir
kısmına Allah müsamaha gösterir. bağışlar ve azap etmeksizin Cennetine koyar;
bir kısmına da azap eder daha sonra bunları Cehennem' den çıkarıp Cennetine
koyar. Allah kime müsamaha edip kime etmeyeceğini ancak kendi
bilir.


Ama kim de
günahlarına tevbe eder ve Allah'ın üzerine kıldığı tüm vacibeleri yerine getirir
ve haramlardan da saknırsa, bu kimse sanki hiç günah işlememiş gihi olur,
Nitekim ibni Mace'nin ibni Mesud'dan.


O'nun da Peygamber Efendimiz Aleyhisselatü
Vesselam'dan naklettiği sahih bir Hadis-İ Şerifte Günahlarından tevbe eden,
tıpkı hiç günahı olmayan kimse gibidir buyurulmuştur,

Imam Bunari'nin sahihinde ise şöyle
denilmektedir: Adamın biri, ya Resuluilah dedi, önce müslüman mı olayım yoksa
önce harbe mi iştirak edeyim?




Resulullah Efendimiz önce müslüman ol, sonra
harbe gir dediler. Bunun üzerine adam müslüman oldu, müslümanların safına geçip
muharebeye katıldı ve harpte öldürüldü. Resulullah Aleyhisselam buyurdular ki, "
Adam az amel ettiği halde büyük ecre nail oldu " çünkü adam önce müslüman olmuş
ve bu sayede bütün geçmiş günahları silinmiş ve ardından da Şehid düşmüştü.
Görüldüğü gibi fazilet ve üstünlük İslamındır. Eğer adam müslüman olmasaydı
yaptığı hiçbir amel kendisine fayda vermeyecekti.



Nihayet şunu da söylemekte yarar var ki,
aklı başında olan herkes Allah Tealla'nın bir Ayet-i Celilesinde;



Mealen : "
insan hiçbir söz söylemez ki, yanında gözetleyen yazmaya hazır melekler
bulunmasın " (Kaf suresi Ayet-
18) mealindeki Ayet-i Celilesini
düşünmelidir.


Evet, bu Ayet-i Celile üzerinde kafa yoranlar ciddi olsun, şakadan olsun
veya öfke halinde olsun, söylediği her sözü iki meleğin yazmakta olduğunu
bilirler. Kıyamet günü amel defteri kendisine arz edildiğinde söylediği çirkin
sözleri aynen orada görmekten acaba hangi aklı başında bir kimse sevinebilir?
Aksine böyle bir durumdan akıllı kimseler üzülür ve pişman olurlar, ama o gün
pişmanlık fayda vermez.


Şu halde. Ahirette kötü, istenmeyen bir durumla karşılaşmamak için insan
dilini muhafaza etmeye çok dikkat etmelidir.

Nitekim Hazreti Abdullah bin Muhammed Ebu
Bekir bin Eb ud-Dünya el-Kureşi'nin " Kitab us-Samt'ta " rivayet ettiğine göre
Peygamberimiz Aleyhisselatü Vesselam mealen şöyle buyurmuştur: " İnsanlar
ahlaklarını güzelleştireceklerse (bunun için) şu iki hasletten daha iyisi
yoktur. Bunlardan birisi iyi ahlak, diğeri ise az konuşmaktır"


Sübhanallahi
Velhamdülillahi Rabbilalemin".


MÜELLİF: ŞEYH ABDULLAH EL-HERARİ
EL-HABEŞİ

elifgibi

Mesaj Sayısı : 141
Puanlama : 394
Kayıt tarihi : 20/07/11

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön


 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz