Mavimarmara
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

islamiyetteki mezheplerin farklı oluşunun hikmeti nedir?.

Aşağa gitmek

islamiyetteki mezheplerin farklı oluşunun hikmeti nedir?.  Empty islamiyetteki mezheplerin farklı oluşunun hikmeti nedir?.

Mesaj  elifgibi Paz Tem. 24, 2011 10:58 pm

Çeşitli kesimler tarafından gündeme getirilen
konulardan biri de “mezhep” meselesidir. Mezhep meselesi bir taraftan İslam’da
bir ayrılık unsuru gibi gösterilmeye çalışılırken, diğer taraftan bir takım
demagojilerle saf zihinler bulandırılmak istenmektedir. Meselenin üzerine biraz
eğildiğimiz zaman mezheplerin bir ihtiyaçtan doğduğu, hiç bir zaman ihtilaf
unsuru olmadığı anlaşılacaktır.


İtikat ve
amel diye iki kısımdan meydana gelen İslam dininde, mezhepler, ameli (pratikte
yaşanan) kısımları konu edinir. Birden fazla mezhebin meydana gelmesi, nazari
prensiplerin mezhep imamlarınca farklı anlaşılmasından ileri gelmiştir.
(Mektubat, 449 )


Mesela Hz.
Peygamber (asm.) efendimiz namaz kılarken mübarek alınlarına taş batar ve
alınları kanar. Hz. Ayşe (r.a.) validemiz taşı Peygamber (asm.) efendimizin
alnından alarak yere atarlar. Peygamber (asm.) efendimiz yeniden abdest alarak
namazlarını kılarlar. Hanefi mezhebi imamı, İmam Azam Ebu Hanife hazretleri ile
Şafii mezhebi imamı, İmam Şafii hazretleri abdesti bozan meseleleri ele alırken
bu meseleyi değerlendirirler. İmam-ı Azam hazretleri, “Peygamber (asm.)
efendimizin alnına batan taş kan çıkardığı için efendimiz abdest almıştır.”
hükmüne varırken; Şafii hazretleri abdestin bozulmasını Hz. Ayşe (ra.)
validemizin Peygamber (asm.) efendimizin alnına dokunmasına bağlamıştır. Böylece
Hanefi mezhebinde az bir kan abdesti bozan sebeplerden biri olurken, Şafii
mezhebinde kadının temasıyla abdestin bozulması kaide olarak benimsenmiştir.
Görüldüğü gibi her iki hüküm de doğrudur ve haklı bir gerekçeye dayanmaktadır.


Mezheplerin doğuşu


Peygamber (asm.) efendimize kadar
itikadi noktalarda aynı olan şeriatlar teferruat kısımlarında değişerek gelmiş,
hatta bir asırda ayrı ayrı kavimlere ayrı şeriatlar gönderilmiştir. Ancak
Peygamber (asm.) efendimizle birlikte daha başka şeriatlara ihtiyaç kalmamış ve
onun dini bütün asırlara kafi gelmiştir. Fakat teferruat meselelerde bir takım
mezheplere ihtiyaç kalmıştır. Hak mezheplerin imamları bu vazifeyi hakkıyla
yerine getirmişler ve insanoğlunun bütün ihtiyaçlarına cevap vermişlerdir.
Peygamber (asm.) efendimiz bir mucize olarak bu imamların geleceklerini ve büyük
bir vazife yapacaklarını daha bunlar gelmeden haber vermiş ve bu mümtaz
şahsiyetler de yapmış oldukları hizmetlerle Resulullah (asm.) efendimizi fiilen
tasdik etmişlerdir...


İslam
mezhepleri -bir iki cüz’i mesele hariç- hiç bir zaman iç harp ve karışıklıklara
yol açmamış ve bu mezheplerin imamları da birbirine daima saygılı olmuşlar,
birbirlerini ret ve inkar etmemişlerdir. Ayrıca bir mezhep tesis etmek niyetiyle
ortaya iddialı bir şekilde çıkmamışlar, daha sonra bir araya toplanarak bir
mezhep haline getirilen içtihatlarını zaman ve ihtiyaç anında ortaya
koymuşlardır.


Mesela:
İmam-ı Azam (H. 80-150) bir hadise ile ilgili olarak fetva verdikleri zaman, “Bu
Numan bin Sabit’in (İmam-ı Azam) reyidir. Çıkarabildiğimiz reylerin en güzeli
budur. Kim bundan daha güzelini ileri sürerse, doğruya daha yakın olan odur.”
derdi.


İmam Malik (Maliki mezhebi kurucusu.
H.93-179), “Ben bir beşerim. Bazen hata, bazen de isabet ederim. Bu sebeple
benim rey ve içtihadımı inceleyiniz. Kitap veya sünnete uygun bulursanız, kabul
ediniz, bulmazsanız reddediniz.” demiştir. (Hayreddin Karaman, Fıkıh Usulü, 33)


Hanbeli mezhebi kurucusu İmam-ı
Hanbeli (H. 164-241) ve İmam-ı Şafii hazretleri (H. 150 - 204) de hiç bir zaman
iddialı konuşmamışlar ve meslektaşlarını rencide edici sözler söylememişlerdir.
Daha sonra bu büyük insanların rey ve içtihatları talebeleri ve alimler
tarafından bir araya getirilerek Müslümanların gönül huzuru içerisinde ibadet
yapmaları temin edilmiştir.


Hak birden
fazla olur mu?


Bir
zamanlar gazete sütunlarından Müslümanlara meydan okurcasına sorulan ve halen
köşe bucak tekrarlanan bir soru vardır: “Hak bir olur; nasıl böyle dört mezhebin
ayrı ayrı, bazan birbirine zıt hükümleri hak olabilir?”


Bu soruya Bediüzzaman Said Nursi
hazretleri özetle şu cevabı verir: “Bir su, beş muhtelif mizaçlı hastalara göre
beş hüküm alır. Önemli miktarda su kaybeden bir hastaya su içmesi vaciptir,
şarttır. Yeni ameliyattan çıkmış bir hastaya zehir gibi zararlıdır. Tıbben ona
haramdır. Diğer bir hastaya kısmen zararlıdır; su içmek ona tıbben mekruhtur.
Diğer birisine zararsız menfaat verir, tıbben ona sünnettir. Diğer birisine de
ne zarardır ne de menfaattır. Tıbben ona mübahtır afiyetle içsin... İşte burada
hak taaddüt etti, birden fazla oldu. Beşi de haktır. “Su yalnız ilaçtır, yalnız
vaciptir, başka hükmü yoktur.” denilebilir mi?


İşte bunun gibi İlahi hükümler
mezheplere uyanlara göre değişir. Hem hak olarak değişir ve her biri de hak
olur, maslahat olur.


Birbirinden farklı gibi görünen mezheplerdeki teferruat
meselelerinin hangisini ele alsak, imamların dayandıkları noktaların hak ve
hakikat olduğunu görebiliriz. Bu hususta İmam Şarani hazretleri “Mizan” isimli
bir eser yazmış, mezhep imamları arasında bir mukayese yaparak hangi hükmü nasıl
anladıklarını ortaya koymuştur.


Bir misal:


Mezhep imamları İslami meselelerde
değil, uygulanış tarzında kendilerine göre haklı sebeplerle ihtilaf etmişlerdir.
Mesela abdest alırken başa meshetmekte bütün imamlar ittifak etmişlerdir. Ancak
meshin tarzında ve miktarında ihtilaf etmişlerdir.


Abdesti bizlere farz kılan
Rabbimizin, “Başınıza meshediniz.” emri “bi ruusikum” ibaresiyle gelmiştir.
Dillerin en zengini olan Arapça’da çeşitli kelimelerin başına gelen ‘b’ harfi,
bazen “güzelleştirmek”, bazan “bazı” manasını vermek, bazan da “bitiştirmek”
manasını vermek için gelir. Abdest ayetinin “ruusiküm” kelimesinin başına gelen
‘b’ harfini mezhep imamlarının her biri ayrı manada anlamışlar ve bundan farklı
bir uygulama ortaya çıkmıştır.


Bunun
içindir ki İmam-ı Malik hazretleri: “Başa meshederken, başın tamamı
meshedilmelidir. Zira buradaki ‘b’ harfi kelimeyi güzelleştirmek için gelmiştir.
Kendi başına bir manası yoktur” der.


İmam-ı Ebu
Hanife hazretleri ise: “Bu ‘b’ bazı manasına gelen ‘b’dir. Başın bir kısmı
meshedilse kafi gelir” der.


İmam-ı
Şafii hazretleri ise: “Bu ‘b’ bitişmek manasına gelen ‘b’ dir. Sadece elin başa
bitişmesi, birkaç kıla değmesi kifayet eder, mesh tamam olur” der. Hal böyle
olunca mezhep imamlarının her birinin hak yolda oldukları, teferruattaki ayrılık
gibi görünen hükümlerin bir ihtilaf konusu olmadığı kendiliğinden ortaya çıkar
ve kötü maksatlı olanların iddialarını havada bırakır...

elifgibi

Mesaj Sayısı : 141
Puanlama : 394
Kayıt tarihi : 20/07/11

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön


 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz