Mavimarmara
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

MÜŞKİLÜ’L-KUR’ÂN

Aşağa gitmek

MÜŞKİLÜ’L-KUR’ÂN Empty MÜŞKİLÜ’L-KUR’ÂN

Mesaj  elifgibi Çarş. Tem. 20, 2011 2:35 am

"Eğer kişi cehaleti
sebebiyle âyetler arasında bir çelişki hissederse, zıt mana taşıdığı
sanılan âyetlerin bağdaştırılması gerekir. Bu yöndeki tereddütlerin
giderilmesi de "Müşkilü'l-Kur'ân" ilmiyle sağlanmıştır." (1)

"Kur'ân-ı
Kerim'deki bazı âyetler arasında ihtilaf veya tezat gibi görünen
durumlar vardır. İlk bakışta birbirine zıt mânalar taşıdığı sanılan
âyetlerin bağdaştırılması lüzumu Müşkilü'l-Kur'ân ilmini vücuda
getirmiştir. Aslında Kur'ân'da birbirini tutmayan veya çelişki arzeden
âyetlerin bulunması kesinlikle sözkonusu değildir. Nitekim yüce Allah; "Eğer o, Allah'tan başkası tarafından olsaydı, elbette içinde birbirini tutmayan birçok şeyler bulurlardı."
(Nisâ, 4/82), buyurarak bu gerçeği açıklamış bulunmaktadır. Demek ki
Kur'ân'da böyle bir şey yoktur. Ancak bu konuda bilgisi olmayan bazı
kimseler, bazı âyetlerde böyle bir tereddüte düşebilirler. İşte bu
tereddütleri ortadan kaldırmak, bu ilmin vazifesi olmuştur." (2)

"Gazali'ye
yukarıdaki ayetin manası sorulduğunda ihtilaftan maksat, manalar
arasındaki müşterek lafızların ihtilafıdır. Yoksa bu husustaki
insanların ihtilaflarını nefyetmek değil, belki Kur'ân'ın zatı
hakkındaki ihtilaflara nefiydir. Hakikatte herhangi bir şey hususunda
insanların görüşleri çeşitli olabilir. Dünyayı bazıları medhederken
bazıları da zemmedebilir. İşte insan kelamı ihtilaflardan beri olamaz.
Çünkü insanlar arasındaki bu ihtilaf A'raz ve ahval ihtilafıdır. Fakat
Kur'ân, tek bir menşeden aynı metod ve aynı gayeyi tahakkuk ettirmek
için geldiğinden, önü ve sonu arasında bir ihtilafın vukuu bahis konusu
olamaz.

Ayetler arasında tenakuz gibi görülen hususa bir iki örnek verelim:

1) "Hani Musa ile kırk gece vaadleşmiştik." (Bakara: 2/51)

"Musa ile otuz gece vaadleştik ve ona bir on gece daha kattık." (A'raf: 7/142)

Bu
âyetlerde Cenab-ı Hak, Musa ile vaadleşmeyi birinde kırk diğerinde ise
otuz gün olarak vermektedir. İki rakam birbirini tutmadığı için sanki
bir tenakuz varmış gibi görülmektedir. A'raf suresindeki ayette Allah 30
gün vadediyor ve ona 10 gün daha ilave ederek toplam 40 da istikrar
buluyor. Hâlbuki Bakara suresindeki ayet ise istikrar bulmuş olan bu
adedi bize bildirmektedir. (3)

2) "Şayet adaleti gözetemeyeceğinizden endişe ederseniz o zaman bir tane ile yetinin." (Nisa: 4/3)

"Ne kadar isteseniz de kadınlar arasında adalet göstermeye gücünüz yetmez." (Nisa: 4/129)

İlk
âyetteki adaletten maksat, eşler arasındaki hukuku eşit derecede
tutmaktır, bu vukuu mümkün olabilecek bir şeydir. İkinci âyetteki ise
kalbi bir meyildir. Erkek zevceleri arasından birine karşı olan meyline
mani olmaya muktedir olamaz. İbn Atıyye, bu ikinci âyetteki adl
kelimesini, tam adalet diye vasıflandırmıştır.

3) "Böylece asasını fırlatınca, anında apaçık bir ejderha oluverdi." (A'raf: 7/107)

"Bunun üzerine asasını bırakıverdi, bir de o, açıkça bir ejderha oluverdi." (Şuara: 26/32)

"Asanı bırak" onun çevik bir yılan gibi hareket ettiğini görünce, geriye doğru kaçtı ve arkasına bakmadı." (Neml: 27/10)

"Asanı bırak" onun şimdi bir yılan gibi hareket ettiğini görünce, arkasına dönüp bakmaksızın kaçmaya başladı." (Kasas: 28/31)

"Bir
şeyin aynı anda hem küçük hem büyük olması mümkün olmayacağından bu
âyetler arasında bir tutarsızlık var gibi görülmektedir. Ama Musa'nın
asasının ejderha kadar büyüklüğüne rağmen küçük bir yılan kıvraklık ve
çevikliği taşıdığı düşünülürse bu çelişkili durum ortadan kaldırılmış
olur." (4)

"Âyetlerin birbirine zıt gibi görünüşlerini izale
etmek için bazı kaideler vazedilmiştir. Ebu İshak el-İsferayini
(418/1027) iki âyet birbirine tearuz halinde bulunursa, iki âyetin nüzul
tarihlerine bakılır, önce olan terk olunur, der. İhtilaf konusundaki
tercih kaidesini şöylece sıralayabiliriz:

1) Hüküm hususunda Medeni olanlar Mekki olanlara tercih olunur.

2) İki hükümden biri Mekke ehli ahvaline, diğeri Medine ehli ahvaline ait olursa, Medine ehli ahvali takdim olunur.

3)
İki hükümden birinin zahir manası müstakil bir hükme, diğer âyetin
lafzı bunu iktiza ederse, müstakil hüküm ifade eden tercih olunur.

4)
İki âyetten her biri zahirde kastedilen şeyi yüklenmiş olarak umum
ifade ederse, bu takdirde onlardan birinin başka bir maksadı tahsise
gideni varsa o tercih edilir.

Âyetler arasında zıtlık varmış gibi
bir vehme düşmenin sebepleri nelerdir. Veya başka bir ifade ile bu
çeşit âyetleri hangi şekiller altında görebiliriz:

1) Vuku bulan şeyin muhtelif hallerde ve çeşitli şekillerde görünmesi: Mesela, Âdem'in
yaratılışı toprak (Al-i imran: 3/59), kuru çamur-balçık (Hicr: 15/26,
28, 33), cıvık-yapışkan bir çamur (Saffat: 37/11), ateşte pişmiş gibi
kuru bir çamur (Rahman: 55/14).
Bu durum aslında bir çelişki
değildir. İlk yaratılışın safhaları anlatılmaktadır. Asli cevher
itibarıyla hepsinin menşei topraktır ve yukarıda zikredilen haller
topraktan neşet etmiş ve derecelenmiş oluyor.

2) Mevzu ihtilafı. Mesela "Kıyamet günü Allah onlarla konuşmaz." (Bakara: 2/174) "Rabbine andolsun, onların tümüne soracağız. Yapmakta oldukları şeyleri."(Hicr:
15/92-93) İlk âyette Allah onlarla konuşmaz denilirken, diğerinde
onlara soracak ifadesi bir tenakuz teşkil eder gibi görünüyorsa da,
birinci olumsuzluk ikram ve lütuf manasındadır. İkinci âyetteki
olumluluk ise tevbih ve ihanet makamındadır. Bunlar ise birbirini
nefyetmez.

3) Fiil yönünden ayetteki ihtilaf. "Onları siz öldürmediniz, ama onları Allah öldürdü."
(Enfal: 8/17) Bu âyette katl kesb ve mübaşeret yönünden insanlara izafe
edilmiş ve yine onlardan tesir cihetinden nefyedilmiştir. Buna
dayanarak, fiiller Allah'ın mahlûkudur, diğer bir ifade ile Allah
kulların fiillerinin yaratıcısıdır, denilir.

4) İhtilaf gibi görülen husus, bazen de hakikat ve mecaz yönünden olur. Mesela: "İnsanları sarhoş olmuş gibi görürsün, hâlbuki onlar sarhoş değillerdir."
(Hacc: 22/2) Âyette, kıyametin dehşetine izafetle mecaz olarak
insanları sarhoş gibi görürsün denilirken, sarhoşluğun, şarabtan
geleceği düşünülerek hakikate izafetle de onlar, sarhoş değildirler
denilmektedir.

5) İki vecihle çeşitli ayrılıkları cem etmesi. Mesela: "Rasullerimiz
onun hayatına son verirler." (En'am: 6/61) "Melekler onların canlarını
aldıkları zaman" (Nahl: 16/28) "Allah canlarını alır." (Zümer: 39/42)
"Size vekil kılınan ölüm meleği, hayatınıza son verecek." (Secde: 32/11)

Bu âyetlerde, nefislerin rasuller, melekler, ölüm meleği ve bizzat
Allah tarafından öldürüldüğü zikredilmektedir. Müfessir Beğavi, bu
âyetlerin arasını şöyle cem eder. Meleklerin öldürmesi kabz ve nez',
ölüm meleğinin öldürmesi dua ve emir, Allah'ın öldürmesi ise, ölümü
yaratmış olması sebebiyledir." (5)
DİPNOTLAR:

1- www.imamhatipogretmeni.com/.../1_unite_Tefsir_ve_Tarihi_Gonderen_ Mehmet_TOPAL.doc

2- Abdurrahman Çetin, Kur'ân İlimleri ve Kur'ân-ı Kerim Tarihi, Dergâh Yayınları, İstanbul, 1982.

3- İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Usulü, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2009.

4- Ali Turgut, Tefsir Usulü ve Kaynakları.

elifgibi

Mesaj Sayısı : 141
Puanlama : 394
Kayıt tarihi : 20/07/11

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön


 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz